7 Nisan 2018 Cumartesi

Onur Savaşı (The Hunt) - 2012

Anımsarsanız geçtiğimiz haftalarda Adana'da on üç yaşında kızının sözüne güvenerek cinsel saldırıda bulunduğunu iddia ettiği genç adamı öldüren babadan sonra olayın iftira olduğu ortaya çıkmıştı. İlk önce cinsel saldırıda bulunduğu iddia edilen genç aleyhine sosyal medyada pek çok şey yazılıp çizildi, olayın iftira olduğu ortaya çıkınca da genç kız hakkında benzer şeyler yazıldı. Peki bu olaydan neden bahsettim? Onur Savaşı (Jagten) da kendisini benzer bir olayın ortasında bulan bir adamın yaşadıklarını konu edinmektedir. Eşinden boşanan ve henüz ergenlikteki oğlu ile de uzak kalan yalnız bir adam olan Lucas, hayatını düzene koyabilmek için bir kreşte iş bulur. Bu arada hayatına da bir kadın girince hayatındaki bazı konuları düzene koyduğunu düşünür. Ancak çalıştığı kreşte en yakın arkadaşı Theo'nun beş yaşındaki minik kızının öylesine söylediği bir söz yavaş yavaş büyüyen bir infial yaratır. İlk olarak kreşteki öğretmenlerinin duruma el koyması ile kreşteki işini kaybeden Lucas, olayın büyümesiyle en yakın arkadaşının dostluğunu, kasabada yaşayan insanların desteğini, kız arkadaşını yani kısaca her şeyini kaybeder. Elinden bir şey gelmeyen Lucas kendince bir onur savaşı başlatır ancak neyle suçlandığını bir tam olarak anlayamayan Lucas'ın elinde kendisini savunabileceği bir kanıt yoktur.
 
Danimarka yapımı olan filmin yönetmeni yine Danimarkalı olan Thomas Vinterberg, oyuncuları ise Mads Mikkelsen, Alexandra Rapaport ve Thomas Bo Larsen. Film Cannes Film Festivalinde ilk gösterildiğinde çok beğenilmiş ve başrol oyuncusu olan Lucas rolüne hayat veren Mads Mikkelsen en iyi erken oyuncu dalında ödül kazanmış. Mikkelsen'in bu kadar başarılı bir performanstan sonra böyle bir ödüle layık görülmesi şaşırtıcı bir şey değil elbette. Ancak olayın etkileri ve Lucas'ın yaşadıkları o kadar ağırdır ki film bittikten sonra Mikkelsen'in oyunculuğunun yanında yüreğinize oturan bir rahatsızlık duygusu ile baş başa kalıyorsunuz. Filmin insana neler hissettirdiğini biraz da olsa anlayabildiğinizi düşünüyorum, hala izlemek isterseniz iyi seyirler!

"I want a word with Theo. Look into my eyes. Look me in the eyes. What do you see? Do you see anything? Nothing. There's nothing. There's nothing. You leave me alone now. You leave me alone now, Theo. Then I'll go. Thank you."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder