23 Aralık 2013 Pazartesi

Düğün Dernek - 2013

Ahmet Kural ile Murat Cemcir ikilisinin dizisi "İşler Güçler"i izlemesem de hakkında pek çok olumlu yorum duymuştum. Bu film için de aynı şekilde duyumlar alınca, bir arkadaşımla cumartesi akşamı izlemeye karar verdik (Asosyal değiliz, cumartesi akşamı sinema yerine başka plan da yapabilirdik :)). Söylenildiği kadar var gerçekten, filmi izlerken çok eğlendik. Hikaye Sivas'ın Esenyurt köyünde yaşayan İsmail'in (Rasim Öztekin) yurt dışında çalışan oğlunun ailesine bayram ziyaretine gelmesiyle başlıyor. Yabancı bir kız arkadaşı olan Tarık (oğul) bazı sebeplerden dolayı bir an önce evlenmek istemektedir. Babası da munis bir köylü olarak oğlunun düğününü kendi elleriyle yapmak ister. Hem maddi olarak zor durumda olması hem de işlemlerin bir hafta gibi bir sürede tamamlanması gerekliliğinden dolayı, İsmail bütün arkadaşlarını (Tüpçü Fikret, köy öğretmeni Saffet, Çetin) seferber eder. Tabi bu düğünü gerçekleştirmek için bazı badireler atlatmak zorunda kalırlar. Bize de yalnızca bu köylülerin hayatlarını gözlemlemek kalır.
 
Filmin yönetmeni Selçuk Aydemir, ki bildiğim kadarıyla kendisi "İşler Güçler"in de senaristi ve yönetmeni. Ancak ben Selçuk Aydemir'in yaptıklarından çok, "Leyla ile Mecnun"un yazarının kuzeni olması ile ilgilendim :). Haftanın yorgunluğuna iyi geldi, filmi izlerken eğlendik. Eğlenceli bir arayış içinde olanlara tavsiye ederim. İyi seyirler!

18 Aralık 2013 Çarşamba

Pedro Almodóvar

Pedro Almodovar Caballero'yu (1949) sadece İspanyol sinemasına mal etmek doğru olmaz kanaatindeyim. Zira kendisinin sinema dünyasına katkıları büyük. Bildiğiniz üzere, Almodovar, başarılı ve uluslararası üne sahip bir film yapımcısı ve yönetmen (Harvard Üniversitesinden sanata katkılarından dolayı 2009 yılında onursal bir doktora aldığını duyduk). Renk patlaması yaşatan filmleri (afişlerinden de tespit edebileceğiniz üzere kırmızı boğa rengi), komplex film kurguları, ilginç karakterleri konu alması ve ulusaldan uluslararasına seslenmesi onu tanıtan birkaç kelime olabilir. En çok kullandığı temalar tutku, öfke, aile ve kimlik arayışları sanırım (Bkz. Annem Hakkında Her Şey). Diğer bir tespitim de şu Penelope Cruz denen kadına duyduğu fena hayranlık (yoksa neden her filminde bu hanımı istesin ki?). Penelope kötü bir oyuncu olduğundan değil, yanlış anlaşılmasın. Just curiosity!. Duyduğuma göre, kardeşiyle beraber kurduğu film prodüksiyon şirketi (El Deseo) son filmde yine Penelope Cruz ile eski yakışıklılardan Antonio Banderas'ı bir araya getirmiş. Filmi henüz izlemeye fırsatım olmadı ancak yakın zamanda olur diye umut ediyorum. Bu kez nasıl karakterler yarattı acaba? (Filmin Türkçe versiyonunu henüz bulamadım, İngilizce adı "I'm so excited", niye yok anlayabilmiş değilim).
 
Almodovar'ın pek çok eseri var, ancak duymuş olabileceğinizi düşündüğüm filmleri:
 
- İçinde Yaşadığım Deri (La piel que habito) - 2011
- Kırık Kucaklaşmalar (Los abrazos rotos) - 2009
- Dönüş (Volver) - 2006
- Kötü Eğitim (La mala educacion) - 2004
- Konuş Onunla (Hable con ella) - 2002
- Annem Hakkında Her Şey (Todo sobre mi madre) - 1999
- Çıplak Ten (Carne Tremula) - 1997
- Sırrımın Çiçeği (La flor de mi secreto) - 1995
- Yüksek Topuklar (Tacones Lejanos) - 1991

17 Aralık 2013 Salı

All About My Mother - 1999

Pedro Almodovar is the most famous Spanish director who particularly mentions about the stories of endpoint, extraordinary plots and incendiary characters (I will give information about him later). He exists on the line which is located out of the traditional culture and this makes his films unique. No doubt, the most fantastic movie of Almodovar is "All About My Mother". Who is in this movie? Manuela (a nurse and a perfect mother) builds up an existence and a regular life for herself and for her son (but his son would die because of a car accident soon). This car accident is the most indigestible stage of the movie since it is started by the statements of Esteban (son) and it makes us to think that it will continue with Esteban's statements until the end. the first surprise is his death and it makes the film as in the real life. After his son's death, Manuela decides to go to Bercelona (really a colourful city) and establishes a new life with a sister who is pregnant, a prostitute and two problematic actresses. I really like this film because Almodovar chooses to tell us the realities and other face of the real life that we always ignore in his frame. If we look from the emotional hand, we can observe a deeply dramatic story. On the other hand, the extraordinary characters and their lives that shoch people remind the viewer how plain they perceive the life.
 
Yes, it is tha women dominant movie which is very rare in the screen (What does Hollywood say? Please, love stories are the best!!!). The viewer might get astonished how Almodovar depicts the hard topics of cinema world like "being a mother", "being a woman" and "being unable to a woman" out of different characters. The common point of these women is being a prisoner of their passion even they have different lives and aspects. No matter what their direction is, they can not escape from their past, relationships and addictions. Probably, by the reason of Almodovar is homosexual himself, he express the perspective of women, subculture and atmosphere of backstreets that we always ignore. In my opinion, Almodovar wants to say "human exists with their characters and these characters are shaped by families, education, tradition and habits and these characters direct the life of human!".

10 Aralık 2013 Salı

Danton - 1983

İstanbul Barosu Avrupa Birliği Hukuku Komisyonunun hukuk konulu film gösterimi çerçevesinde bu kez Andrzej Wajda'nın "Danton" filmini izledik. Georges Jacques Danton'un adını Fransız İhtilali'nin önemli kişiliklerinden birisi olduğu için bir şekilde  duymuştuk (1759 - 1794). Aynı zamanda avukat olması, Jakobenler Kulübünde yer alan tarihi bir kişilik olması, taraf değiştirdikten sonra yargılanırken kullandığı hatiplik yeteneği ve mahkeme heyetine sunduğu iddialı savunması sebebiyle bu filmin hukuk konulu filmler kapsamında gösterilmesine karar verildi. Filmde sürekli bir politik tartışma yaşanması dolayısıyla filme çok konsantre olduğumu söyleyemem ancak Robespierre'nin önderliğinde Halk Koruma Komitesi tarafından ülkede kaotik bir durumun yaşatıldığı (infazlar, sefalet) diğer bir deyişle terör estirildiğini fark etmemek elde değil. Danton'un arkasına halk desteği alarak Robespierre ile çatışmaya girmesi kendi sonunu hazırlayacak ve bu sözünü tarihe geçirecektir: "Devrim tanrı Satürn gibidir: Kendi çocuklarını yer!".

Filmde Danton rolünü ünlü Fransız oyuncu Gerard Depardieu, Robespierre rolünü ise Wojciech Pszoniak oynuyor ve tamamen zıt kişilikteki bu tarihi karakterleri gerçekten başarıyla canlandırmışlar. Yönetmenliğini Andrzej Wajda'nın yaptığı Fransız-Polonya ortak yapımı olan film hem çok uzun (136 dakika) hem de pek çok ülkeden ödül almış (izlemeden önce değerlendirmeye alınması gerekenler). Film hakkında komisyon başkanımızın yorumunu da sizinle paylaşmak isterim:

".. Adı giyotinciye çıkmış ve Robespierre tarafından "Sen hukukçu değil celatsın!"diye nitelenen savcı Fouquier Tinville, Danton ve arkadaşlarını giyotine gönderir. Kısa bir süre sonra, Robespierre ve kendisi de Danto'nu izleyecekler ve giyotine gideceklerdir. İncilde söylendiği gibi "kılıçla yaşayan kılıçla can verir.".."

http://www.istanbulbarosu.org.tr/detail.asp?CatID=1&SubCatID=1&ID=8700