5 Şubat 2014 Çarşamba

Kaybedenler Kulübü - 2011

Evet, kendinizin farkında olmanız güzel, zira siz tam bir "loser"sınız (kaybeden). Böyle serkeş böyle bohem hayat mı olur Alla'sen ? (Allah'ını seversenin ziplenmiş hali bu). İnsan bu hayattan yorulur, kendinden tiksinir her şeyden önce arkadaş! Film birbirleriyle konuşur gibi tamamen doğaçlama olarak radyo programı yapan iki arkadaşı - Mert (Yiğit Özşener) ile Kaan (Nejat İşler) - konu alıyor. Duyduğum kadarıyla böyle bir ikili gerçekten 1990'lı yılların ortasında bir radyo programı yapmış (ben daha çocuktum o yıllarda). Gerçekte yapılmış olan program filmdeki gibi miydi yoksa biraz abartıldı mı merak içindeyim. Ama umarım film komedi-dram türünü tam verebilmek için biraz abartılmıştır zira bir kadın olarak bu kadar aşağılanmayı rahatsız edici bulurdum. Her neyse, bu Mert ve Kaan Kaybedenler Kulübü adını verdikleri programda kadınlardan, edebiyattan, geçmiş tecrübelerinden vb. söz ederek birkaç saat eğlenceli vakit geçirmeye çalışıyorlar ve başlarda pek bilinmeyen bu program zamanla oldukça popüler oluyor. Film ayrıca karakterlerin özel hayatlarına da değiniyor: O kadar yalnızlar ki bu yalnızlıklarını gidermek için sürekli başka kadınlarla beraber oluyorlar. Belki de henüz hiç kimseye "She is the one!" diyememişlerdir? Peki, Kaan çok hoşlandığı ve beraber zaman geçirmek istediği biri (Zeynep - Ahu Türkpençe) ile karşılaştı da ne oldu? Bohemlikten vazgeçebildi mi?

Filmin bazı bölümlerini sevdim, mesela, bir karakterin terk edildikten sonra değişmesi. Evet, bu doğru bir gözlem, bu gibi durumlar insan hayatında değişiklik yaratır. Ayrıca geri planda (fonda) hep yığınla kitapların olması benim çok hoşuma gitti. Karakterlerin sık sık klasik edebiyat eserlerinden alıntılar yapması, bazılarından kitap adı - yazar şeklinde bahsetmesini de sevdim. Bununla beraber, film hakkında yapılan şu yoruma da katılıyorum: "Kaybedenler Kulübü, olumlu eleştirilerin yanı sıra açtığı hikâyeleri sonlandırmamak, dönemin politik atmosferini göz ardı etmek, zaman algısına sahip olmamak gibi eksiklikler bulunduğu yönünde eleştiriler de aldı."

Benim olumsuz bir eleştirim olarak, özgün ve eğlenceli bir film olduğunu kabul etmekle beraber  melankolinin abartılarak sürekli önüme getirilmesi ve karakterlerin "hiçbir şeyi takmıyorum" havalarının sık sık gözüme sokulması (oldukça bencilce olduğunu bir kere kabul etsinler) tabiri caizse biraz "ergence"ydi. Sonuçta biz belirli bir zeka seviyesine sahip insanlar olarak, bu melankoliden sürekli şikayet etmek yerine, daha yapıcı bir çözüm bulabiliriz diye düşünüyorum.  Ek olarak, film hakkında Uğur Vardan'ın eleştirisine de katılıyorum: "Kafayı sekse takmış görünmeleri ve radyoyu arayan her kadın dinleyiciye, 'Sizinle yatmış mıydık?' repliğini sunmaları, sık sık 'pompa' mevzuuna girmeleri, belli bir noktadan sonra söylemlerini 'ergen esprileri'nin ötesine götürmüyor."

Farklı bir film, eğlenceli olduğunu da düşünürsek, boş vaktiniz varsa izlemenizi tavsiye ederim. Ben filmde dikkatimi çeken ve duyar duymaz gönülden katıldığımı hissettiğim bir repliği sizinle paylaşayım:

"Kaan: Rutin olan her şey sıkıcıdır.
Zeynep: Evet ama rutin olmazsa hayatında kalıcı bir şey olmaz?" (Aynen öyle!)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder