2 Ocak 2014 Perşembe

The Ramen Girl - 2008

Bu film karşıma tesadüfen çıktı ve o an yapacak başka bir işim olmadığından izledim. Belki de içinde bulunduğum durum sebebiyle belki de üzerinde durup düşünülecek bir film olmadığı için filmi severek izledim. Film aslında baştan sona klişelerle dolu ama bu klişelerin Tokyo - Japonya'da geçmesi filme benim gözümde biraz değer kazandırdı. Neler oldu? Kahramanımız Abby (kendisi hukuk fakültesi mezunu bir kız) erkek arkadaşının peşinden Tokyo'ya gelir ve burada bir hukuk bürosunda pek sevemediği bir iş bularak bir şekilde yaşamaya başlar. Ancak sevgilisinin kendisinin peşinden Tokyo'ya gelmesi zaten kendisini baskı altında hisseden erkek arkadaşının hoşuna gitmez ve onu terk eder. Günlerce bir bunalımdan başkasına sürüklenen Abby, en sonunda bir hayat amacı bulmaya karar verir ve tesadüfen keşfettiği (evinin tam karşısında bulunan) ramen lokantasına çırak olarak girip ramen yapmayı öğrenmeye başlar. Bu amaç ona mutsuzluğunu unutturur ve yavaş yavaş kendini toplamaya başlar (kendisini bu konudaki sabrı için tebrik ediyorum).

Öncelikle filmde işin içine Japonlar girince Japon kibrini de görmek mümkün. Amerikan tarzı filmlerde her zaman filmin kahramanı kazanır, öyle olması gerekir zira sinema derslerinden öğrendiğim Hollywood'un "rahatlatıcı son"u hedeflediği. Bu film de aynı şekilde son buluyor, yanlış anlaşılmasın, ne de olsa Amerikan yapımı. Japon kibrinden kastım, Japon kültürü içeren bir şeyin (örneğin, yalnızca Japon kadınlar geyşa olabilir ya da Ramen Japonların geleneksel yemeğidir ve yalnızca bu ruha sahip "spirit" kişiler ramen yapabilir) yalnızca Japonlar tarafından yapılabileceğine inanmaları. Ne yaparsan yap Abby, Japonya'da ramen ustası olamazsın (Ama Amerika da olursun, you know what i mean).

Filmin yönetmeni Robert Allan Ackerman'ın pek çok filmi olmasına rağmen baktım ki hiçbirini izlememişim. Demek ki o kadar da gerekli değilmiş :)

Maezumi: Your ramen has no spirit!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder