16 Eylül 2015 Çarşamba

Changing Lanes (Çarpışma) - 2002

Paycheck gibi, konu anlamında basit ancak izlemesi keyifli ve akıcı bir film var karşınızda! Ben Affleck spesifik olarak bu tür filmlere seçiliyor sanırım ancak başarısız olduğu da söylenemez. Bu filmde de karşımıza hırslı ve genç bir avukat olarak çıkıyor. Toplamda bir günlük bir süreçte geçen film, adliyeye yetişmeye çalışan Gavin Banek (Ben Affleck) ve Doyle Gipson'un (Samuel L. Jackson) otoyolda küçük bir araba kazası yapmalarıyla başlıyor. Birbirini hiç tanımayan iki insan, sabah yaşadıkları bir trafik kazası ile harcadıkları yirmi dakikanın, kendilerinin ve çevrelerindeki pek çok kişinin tüm hayatını etkileyeceğinin muhtemelen kendileri de farkında değiller. Adliyede çok önemli bir duruşmaya katılmak için acele eden Gavin ile eşinin boşanma & velayet davasında orada bulunup kendini savunmak isteyen Doyle kötü başlayan sabahın faturasını karşısındaki kişiye keser. Bir tarafta her şeyini kaybetme ihtimali olan bir avukat, diğer tarafta her şeyini kaybetmiş bir baba olunca tırmanan gerilimin bir limiti de olmayacaktır. Böylece bütün gün boyunca süren bir nefret-intikam yarışı başlar. Aslında tek yapmaları gereken hayatlarının akışı birbirine bir şekilde bağlanmış bu iki adamın gözlerinin önündeki çözümü fark etmeleridir: Five minutes, ma'am. I owe your husband twenty. Hell... I'm only asking for five with you.

Filmin yönetmeni Roger Michell, başrol oyuncuları ise hırslı avukat rolünde Ben Affleck ve çaresiz baba rolünde ise Samuel L. Jackson. Dram ve gerilimin başarılı bir şekilde yansıtıldığı kanaatindeyim, boş bir vaktiniz olursa izleyebilirsiniz. İyi seyirler!
 
"Money. You... you think I want money? What I want is my morning back. I need you to give my time back to me. Can you give me back my time? Can you give my time back to me? Huh? Can you?"

14 Eylül 2015 Pazartesi

Çöldeki İzler (Tracks) - 2013

Robyn Davidson'un 1980 yılında yayınlanan kitabından uyarlanan film, maceraperest bir kadının Avustralya'nın tam ortasında yer alan Alice Springs'den Hint Okyanusu kıyılarına kadar yaptığı bir yolculuğu anlatmaktadır. 1950 doğumlu Robyn Davidson bu yolculuğu 1977 yılında, yanında üç yetişkin ve bir yavru deve ve köpeği Diggity ile dokuz ayda gerçekleştirmiştir. Yolculuğa başkamadan önce birkaç yıl Alice Springs'de deve çitfliklerinde boğaz tokluğuna çalışarak deve evcilleştirmeyi öğrenen Robyn, önündeki en büyük engeli (mali sorunlar) sponsorlar aracılığıyla aşmıştır. Bu uzun yolculuk için farklı macera-gezi dergilerine mektup gönderen Robyn, National Geographic'den aldığı olumlu yanıt ile çöl yolculuğu için  gerekli materyalleri temin edebilmiş ve yolculuğa başlayabilmiştir. Tabi bu başlama sürecinin bu kadar kolay olduğunu düşünmemek gerek, zira National Geographic'in de kendisinden bazı şartları olacaktır (farklı zamanlarda farklı destinasyonlarda derginin göndereceği profesyonel fotoğrafçı Rick Smolan fotoğraflarını çekecek ve hikayesi dergide yayınlanacaktır). Kendini tamamen çöle adayarak sonsuzluğun içinde tek başına kalmak isteyen Robyn için olmadık yerlerde karşısına çıkan bir konuşkan bir fotoğrafçı ve az da olsa tanınmanın getirdiği popülerlik hayatında olmasını istediği şeylerden değildir. Peki bu genç ve güzel kadın neden içe dönük ve bağımsızlığına bu kadar düşkün?  Belki de Robyn, aylarca sürecek ve neredeyse hiçbir insanın olmadığı ıssız çöllerde insanlardan daha iyi anlaştığı birkaç hayvanıyla yaptığı bu yolculuğu bir isyan bir kaçış ve terapi olarak görmektedir.

Avustralyalı yazar Robyn Davidson’ın kendi anılarını yazdığı otobiyografik kitabından uyarlanan filmin yönetmenliğini Şantaj (Stone) filminden tanıdığımız John Curran yapmakta, başrollerinde ise Mia Wasikowska (Robyn) ve Adam Driver (Rick) bulunmaktadır. Flashback'ler (anımsamalar) yardımıyla karakteri tanımamıza yardımcı olan John Curran, bu yaklaşımı sayesinde Robyn'in hayata karşı tepkisinin sebepleri konusunda izleyiciye fikir vermektedir. Böylece filmde bazı sahnelerde yaşadığımız zaman-mekan kavramının kaybolmasının da önüne geçilmektedir.

Bunula beraber, film görsellik itibariyle çok başarılıydı, çölün gizemli ve lirik görüntüsü izleyiciyi o atmosferin içine sokacak kadar büyüleyiciydi (görüntü yönetmenini tebrik etmek gerek). Film bu yönüyle ve "çölde yapılan yolculuk" temasıyla bana Marlo Morgan'ın "Bir Çift Yürek" kitabını da anımsattı. Aynı şekilde gerçek hayattan esinlenilerek yazılan romanda Marlo Morgan'ın Avustralya çölünde Aborijinlerle yaptığı 3 aylık yolculuk anlatılmaktadır (okumak isteyenler için). Tekrar filme dönersek, Robyn'in çöldeki yolculuğunun filme yansımasının ne kadar gerçekçi olduğu eleştirilebilecek olsa da, izlemenizi tavsiye ederim.

"In the desert time is elusive. There were days when minutes dragged on for years, and the hours stretched for eons. It felt as if I was perfectly stationary, walking in place, pushing the world around under my feet. But time moves in one direction, always forward. So I decided to keep on walking no matter what."

9 Eylül 2015 Çarşamba

Whiplash - 2014

İlk olarak Sundance Film Festivali'nde açılış filmi olarak gösterilen Whiplash, adını müzisyen Hank Levy'nin bir kompozisyonundan almaktadır. Zaten bu girişten anlaşılacağı üzere, film müzik okuluna yeni başlayan genç ve hırslı bir çocuğun hayatının bir dönemini ve konservatuarda öğrencilerden oluşan bir orkestra yöneten sert mizaçlı müzik öğretmeniyle arasındaki ilişkiyi anlatmaktadır. Bazı dedikodulara göre filmde anlatılanlar filmin genç yönetmeninin (1985 doğumlu) lise yıllarında eğitim gördüğü okulda stüdyo grubundaki anılarından yola çıkılarak senaryolaştırılmış. Ne kadarı kurgu ne kadarı gerçek bilmiyorum ama yönetmenin bu filmle çok iyi bir iş çıkardığını söylemek mümkün. Filmin birbiri ile çatışan iki oyuncusu var: Andrew ve Terence Fletcher. Konservatuara yeni başlamış olan genç baterist Andrew için Fletcher'in orkestrasına yedek de olsa katılabilmiş olmak büyük bir başarı ve kendini kanıtlamaya çalışan genç bir adam olarak bunun peşini bırakmaya hiç niyetli değil. Müzisyenlerinden büyük beklentileri olan Fletcher için ise orkestrada kimsenin yeri garanti değil ve herkes işine kendini verip varını yoğunu ortaya koymadığı sürece bir anda kendini sahne arkasında bulabilir. Sürekli yaptıkları provalarda hem fiziksel hem de psikolojik olarak baskı altında kalan Andrew, bir süre sonra başarmasının tek yolunun "kendine güvenmek" olduğunu anlayacaktır zira belirli bir seviyeye gelmiş hiç kimse için düşüşün acısız olmayacağını fark eder. Tabi bu temponun içinde jazz ve bateri ritimlerini de eklerseniz, ortaya alışılmışın dışında bir film çıkar.

Filmin yönetmeni/senaristi bu aralar "La La Land" filminin çekimleriyle meşgul olan genç yönetmen Damien Chazelle; başrollerde ise son zamanlarda Hollywood'un genç yüzü olarak ortaya çıkan Miles Teller ve disiplinli öğretmen olarak J.K. Simmons'u görmekteyiz. Filmin, 87. Akademi Ödülleri'nde en iyi film kurgusu ve en iyi yardımcı erkek oyuncunun da içinde bulunduğu üç ödül aldığını da yeri gelmişken hatırlatalım. Bununla beraber, oyuncuların performansları gerçekten çok başarılıydı, özellikle J.K. Simmons gerçekten katı bir öğretmen olsa bu kadar gerçekçi olabilirdi. Yönetmenin aynı zamanda senarist olduğu Whiplash, gerilim ve dramı çok iyi işleyen bir film, hırs, ego ve kıskançlık duyguları çok net yansıtılmış.  İzlenmesini tavsiye ederim.

"There are no two words in the English language more harmful than 'good job'"

8 Eylül 2015 Salı

Çöl Dansçısı (Desert Dancer) - 2014

Desert Dancer (Çöl Dansçısı) gerçek bir hikayeden ilham alınarak ortaya çıkarılmış bir eser; Afşin Gaffaryan adında (Afshin Ghaffarian) İran'da doğup büyümüş ve dansa meraklı bir gencin ülkesinde yaşadığı zorluklardan yola çıkılarak senaryolaştırılmış. Filme Afşin'in çocukluğu ile başlıyoruz: Çocukluğunda bile okulda veya arkadaş ortamında dans etmekten hoşlanan Afşin öğretmenleri tarafından cezalandırılır ve dans etmek için  gizli ve güvenli bir mekan gerektiğini fark eder. Bir süre sonra bir sanat okuluna katılan Afşin okulun radikal görüşlüler tarafından yıkılmasıyla grubu bırakmak zorunda kalır. Üniversite eğitimi için Tahran'a geldiğinde üniversiteden kendisi gibi açık fikirli birkaç kişi ile arkadaşlık kurmasının ardından küçük bir grup oluşturarak gizlice dans etmeye başlarlar. İran'da youtube yasaklı site olduğundan değişik ayarlar yapıp girmeyi başararak Michael Jackson, Pina Bausch, Gene Kelly ve Rudolf Nureyev gibi isimlerin videolarını izleyip hareketlerini taklit etmeye çalışırlar. Bir süre sonra kendi kurdukları yer altı dans akademisinde dans etmekle yetinmeyerek çölde -kimsenin ulaşamayacağı bir yerde- bir dans gösterisi düzenlerler. Polisin ve yobazların kendilerini görebileceği bir noktadan çok uzakları seçen Afşin ve arkadaşlarının şansları her zaman yaver gitmeyecektir. İran'da yapılan seçimler sonucunda "Where is my vote?" (Oylarımız Nerede?) protesto gösterisine de katılan Afşin, bir süre sonra uğradığı baskılar sonucu ülkeden kaçma kararı alır.

Filmin yönetmeni daha önce kısa filmler ile çeşitli festivallere katılmış olan Richard Raymond, oyuncuları ise Afşin Gaffaryan rolünde Reece Ritchie ve dansçı kız rolünde ise Freida Pinto. Yönetmenin bu ilk uzun metrajlı filmi Santa Barbara Film Festivali'nde (30. yılında) açılış filmi olarak tanıtılmış. İran'daki biri sokakta birisi de kapalı kapılar arında yaşanan paralel hayatı bir kez daha görmek için filmi izleyebilirsiniz, özellikle dansa meraklı olan kişilerin bazı sahneleri çok seveceğinden eminim. İyi seyirler!

"Dance can be anything: waving goodbye or raising your fist in the air. But you only make a difference when you find your own secret language."

Afşin Gaffaryan'ın hayatı için Tıklayınız

4 Eylül 2015 Cuma

Soysuzlar Çetesi (Inglourious Basterds) - 2009

Cesur ve eğlenceli yönetmen Quentin Tarantino'nun sıra dışı bir filmi ile karşı karşıyayız! Bilinen A  merikan klişelerinin dışına çıkan sahneleri ve tarzıyla Oscar ödüllü yönetmen & senarist Tarantino, bu kez İkinci Dünya Savaşı Nazi Almanya'sında yaşanan olaylara alternatif bir bakış yaratmış. Hem senaristliğini hem de yönetmenliğini yaptığı Soysuzlar Çetesi'nde Alman işgali altındaki Paris'te yaşanan zor günleri tesadüfen yolları kesişen karakterlerin bakış açısından anlatmış: Savaş sırasında sığındıkları evde ailesinin öldürülmesi sonucu tesadüfen hayatta kalan Shosanna Dreyfus, Yahudi Avcısı lakabıyla tanınan Alman Albay Hans Landa, emrindeki askerleri örgütleyip terörist eylemler düzenleyen anti-nazi grup ve başındaki Teğmen Aldo Raine (Apaçi), İngiliz ajanlığına soyunan Alman aktris Briget von Hammersmark ve diğer kurgu karakterler. Tüm bu insanları bir araya getiren şey, Paris'te Shosanna tarafından işletilen bir sinemada, üç yüzden fazla kişiyi öldüren Alman bir keskin nişancı hakkında yapılan filmin galası ve bu galaya Alman askeri ve bürokratik üst yönetimin tam kadro katılması. Hitler ve avanesinin de galaya katılacağı haberi Nazilerden intikam almaya yeminli Teğmen Aldo ve mangasını harekete geçiriyor. Tabi kimsenin henüz bilmediği şey birbirinden bağımsız iki adet Nazileri yok etme planının devreye girmiş olması. Farklı hikayesi olan herkesin toplandığı sinema salonununa kadar izleyicinin kafasındaki tüm sorular cevaplanıyor ve buradan sonra olacakları merak etmeye başlıyorsunuz. İkinci Dünya Savaşı'nı Amerikan yorumuyla sunan film alt metinde topladığı çeşitli konularla bir anlam bütünlüğü oluşturarak izlemesi keyifli bir hikaye ortaya çıkarıyor.
 
Hollywood'un aykırı yönetmeni olarak tanınan Tarantino'nun yazıp yönettiği filmin başrollerinde Christoph Waltz (Yahudi Avcısı Albay Hans) Brad Pitt (Teğmen Aldo), Diane Kruger (Briget von Hammersmark) ve Melanie Laurent (Shosanna) bulunmaktadır. Büyük bir gişe hasılatı elde eden film, pek çok dalda Oscara aday gösterilmiş ve oyuncuları performanslarıyla çeşitli ödüller kazanmışlardır. Tarantino filmin adını konu olarak aynısı olmasa da İtalyan yönetmen Enzo Castellari'nin 1977 yapımı "Quel Maledetto Treno Blindato" filminden esinlenmiş, hatta birkaç yerde de bu filme gönderme yapıldığı söyleniyor. İtalyan yapımı filmi izlemedim ancak Tarantino'nun alıştığımız savaş filmlerinden oldukça farklı alternatif hikayesini izlemenizi kesinlikle tavsiye ediyorum.
 
- I can see since you didn't see what happened inside, the Nazis being there must look odd.
- Yeah, we got a word for that kinda odd in English. It's called suspicious.
 
Quentin Tarantino'nun hayatı ve filmografisi hakkında: tıklayınız