Robyn Davidson'un 1980 yılında yayınlanan kitabından uyarlanan film, maceraperest bir kadının Avustralya'nın tam ortasında yer alan Alice Springs'den Hint Okyanusu kıyılarına kadar yaptığı bir yolculuğu anlatmaktadır. 1950 doğumlu Robyn Davidson bu yolculuğu 1977 yılında, yanında üç yetişkin ve bir yavru deve ve köpeği Diggity ile dokuz ayda gerçekleştirmiştir. Yolculuğa başkamadan önce birkaç yıl Alice Springs'de deve çitfliklerinde boğaz tokluğuna çalışarak deve evcilleştirmeyi öğrenen Robyn, önündeki en büyük engeli (mali sorunlar) sponsorlar aracılığıyla aşmıştır. Bu uzun yolculuk için farklı macera-gezi dergilerine mektup gönderen Robyn, National Geographic'den aldığı olumlu yanıt ile çöl yolculuğu için gerekli materyalleri temin edebilmiş ve yolculuğa başlayabilmiştir. Tabi bu başlama sürecinin bu kadar kolay olduğunu düşünmemek gerek, zira National Geographic'in de kendisinden bazı şartları olacaktır (farklı zamanlarda farklı destinasyonlarda derginin göndereceği profesyonel fotoğrafçı Rick Smolan fotoğraflarını çekecek ve hikayesi dergide yayınlanacaktır). Kendini tamamen çöle adayarak sonsuzluğun içinde tek başına kalmak isteyen Robyn için olmadık yerlerde karşısına çıkan bir konuşkan bir fotoğrafçı ve az da olsa tanınmanın getirdiği popülerlik hayatında olmasını istediği şeylerden değildir. Peki bu genç ve güzel kadın neden içe dönük ve bağımsızlığına bu kadar düşkün? Belki de Robyn, aylarca sürecek ve neredeyse hiçbir insanın olmadığı ıssız çöllerde insanlardan daha iyi anlaştığı birkaç hayvanıyla yaptığı bu yolculuğu bir isyan bir kaçış ve terapi olarak görmektedir.
Avustralyalı yazar Robyn Davidson’ın kendi anılarını yazdığı otobiyografik kitabından uyarlanan filmin yönetmenliğini Şantaj (Stone) filminden tanıdığımız John Curran yapmakta, başrollerinde ise Mia Wasikowska (Robyn) ve Adam Driver (Rick) bulunmaktadır. Flashback'ler (anımsamalar) yardımıyla karakteri tanımamıza yardımcı olan John Curran, bu yaklaşımı sayesinde Robyn'in hayata karşı tepkisinin sebepleri konusunda izleyiciye fikir vermektedir. Böylece filmde bazı sahnelerde yaşadığımız zaman-mekan kavramının kaybolmasının da önüne geçilmektedir.
Bunula beraber, film görsellik itibariyle çok başarılıydı, çölün gizemli ve lirik görüntüsü izleyiciyi o atmosferin içine sokacak kadar büyüleyiciydi (görüntü yönetmenini tebrik etmek gerek). Film bu yönüyle ve "çölde yapılan yolculuk" temasıyla bana Marlo Morgan'ın "Bir Çift Yürek" kitabını da anımsattı. Aynı şekilde gerçek hayattan esinlenilerek yazılan romanda Marlo Morgan'ın Avustralya çölünde Aborijinlerle yaptığı 3 aylık yolculuk anlatılmaktadır (okumak isteyenler için). Tekrar filme dönersek, Robyn'in çöldeki yolculuğunun filme yansımasının ne kadar gerçekçi olduğu eleştirilebilecek olsa da, izlemenizi tavsiye ederim.
Avustralyalı yazar Robyn Davidson’ın kendi anılarını yazdığı otobiyografik kitabından uyarlanan filmin yönetmenliğini Şantaj (Stone) filminden tanıdığımız John Curran yapmakta, başrollerinde ise Mia Wasikowska (Robyn) ve Adam Driver (Rick) bulunmaktadır. Flashback'ler (anımsamalar) yardımıyla karakteri tanımamıza yardımcı olan John Curran, bu yaklaşımı sayesinde Robyn'in hayata karşı tepkisinin sebepleri konusunda izleyiciye fikir vermektedir. Böylece filmde bazı sahnelerde yaşadığımız zaman-mekan kavramının kaybolmasının da önüne geçilmektedir.
Bunula beraber, film görsellik itibariyle çok başarılıydı, çölün gizemli ve lirik görüntüsü izleyiciyi o atmosferin içine sokacak kadar büyüleyiciydi (görüntü yönetmenini tebrik etmek gerek). Film bu yönüyle ve "çölde yapılan yolculuk" temasıyla bana Marlo Morgan'ın "Bir Çift Yürek" kitabını da anımsattı. Aynı şekilde gerçek hayattan esinlenilerek yazılan romanda Marlo Morgan'ın Avustralya çölünde Aborijinlerle yaptığı 3 aylık yolculuk anlatılmaktadır (okumak isteyenler için). Tekrar filme dönersek, Robyn'in çöldeki yolculuğunun filme yansımasının ne kadar gerçekçi olduğu eleştirilebilecek olsa da, izlemenizi tavsiye ederim.
"In the desert time is elusive. There were days when minutes dragged on for years, and the hours stretched for eons. It felt as if I was perfectly stationary, walking in place, pushing the world around under my feet. But time moves in one direction, always forward. So I decided to keep on walking no matter what."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder