26 Haziran 2014 Perşembe

Sen Hiç Ateş Böceği Gördün mü?

Yılmaz Erdoğan'ın yazıp yönettiği ve ilk kez Beşiktaş Kültür Merkezi tarafından sahnelenen oyun 504 kez sahnelenerek yüz binlerce kişi tarafından izlenmiştir. Hikayenin geçtiği dönem (başroldeki Gülseren'in siyasi olaylar sırasında genç kız olduğu düşünülürse, 1950'lerde doğduğu düşünülebilir) Genç Türkiye'nin siyasi anlamda en çalkantılı olduğu zamanlar. Gülseren ("Demet Akbağ") büyük bir konakta dünyaya gelen tuhaf bir kızdır (üstün zekalı). Normal insanlardan daha zeki olması sebebiyle ortalama zekaya sahip insanlarla pek anlaşamadığı için pek çok derdini ateşböcekleriyle paylaşmaktadır (Ya da belki de hayal gücü çok geniştir zira zeki insanların hayal gücünün çok geniş olduğu söylenir). Çevresini oluşturan ailesi ve yakın tanıdıklarının siyasi ve sosyal yaşam biçimleriyle, güncel sosyo-ekonomik, politik gelişmelerinin örtüştüğü Gülseren'in hayatı, 50 yıla yayılan bir dilimde kimi zaman gülümsemelerle, kimi zaman sessiz gözyaşlarıyla geçmektedir. Hem Demet Akbağ'ın performansıyla hem de keskin mizah yeteneğiyle pek çok yerde çok eğleneceğiniz oyun bazı yerlerde (özellikle sonlara doğru hazan mevsiminde) biraz hüzünlenecektir. Gülseren ile röportaj yapmaya gelen gazeteci-haber spikeri Yılmaz Erdoğan duruma anlam veremeyecek ve daha önce üzerinde hiç durmadığı bir konuyu -kısa sürede olsa- düşünecektir: Nerede bu ateşböcekleri? Zavallılar teknolojinin ilerileyişi karşısında direnebilmişler midir? Bir taraftan düşündüm de, ben de çocukluğumdan bu yana ateş böceği görmüyorum.

Muhtemelen izlemişsiniz ama izlemediyseniz veya çok uzun zaman geçtiyse üzerinden, bir kez daha izlemekte fayda var. Türkiye'nin yakın tarihine bir kez daha bakmış olursunuz ve oyuncuların muhteşem perfomansını biz kez daha görmüş olursunuz.

- Sen hiç ateşböceği gördün mü?
- Hayır, görmedim.
- Göremezsin, göstermiyorlar ki. Herkes de göremez zaten. Edison doğayı yendi, hem de kendi sahasında; biz o ara yoğunduk, Ediz Hun'un filmlerini seyrediyorduk.
- Anlamadım?!
- Kıymetini bil;
anlasaydın yalnızlık çekerdin.

24 Haziran 2014 Salı

Catch a Fire - 2006

Filmi bir yanlış anlama sonucu seyrettik (aslında amacım Catching a Fire'ı izlemekti). Yine de çok beğendiğimizi söyleyebilirim. Genel olarak bahsetmek gerekirse filmde Güney Afrika'daki ırk ayrımı politikasının toplumdaki yansımaları anlatılmaktadır (Apartheid dediğimiz Güney Afrika Cumhuriyetinde 1994 yılına kadar yürürlükte olan ve beyaz olmayan ırklar arasında yasal olarak bir ayrımı öngören politika). Filmde olaylar Patrick Chamusso (Derek Luke) adı verilen, genç ve politikayla hiçbir ilişkisi olmayan bir adamın usta başı olarak çalıştığı işyerindeki (Secunda CTL Fuel) büyük bir terörist saldırıdan sorumlu tutulmasıyla başlar. Patrick Chamusso ile hükümet tarafındaki Güney Afrikalı beyaz polis Nic Vos'un (Tim Robbins) arasında geçen olaylar bir süre sonra farklı gelişecektir. Bu gözaltı süresinde çeşitli işkencelere maruz kalan Chamusso'nun işini kaybetmesi ve Precious diye seslendiği eşiyle de arasının bozulması sonucu gerilla hareketine katılmaya karar vermesiyle işler iyice çığırından çıkar. Filmde Chamusso'nun intikam alma amacıyla giriştiği yolda neler yaşayacağını, sonucunda nasıl olgunlaştığını ve zamanla devrim fikrini gerçekten nasıl özümsediğini izleyeceğiz: The real Chamusso is shown explaining that he told himself then and there that only through forgiveness would he truly be free. Filmin sonunda efsanevi Devlet Başkanı Nelson Mandela'ya atıf yaparak onun başkanlığında çözülen Apartheid sorununa değinilmektedir. Geçrek bir hikayeden uyarlanan filmin esinlenilen karakteri Chamusso şu anda Güney Afrika'da ailesini kaybeden 80 yetim çocuğun bakımını üstlenmiştir.

Filmin yönetmeni pek çok tanınmış filmin de yönetmenliğini yapmış olan Philip Noyce'dur (Bone Collector; Kemik Koleksiyoncusu, Patriot Games: Up close; Tehlikeli Oyunlar, Ajan Salt, Sessiz Amerikalı gibi filmlerin yönetmeni)  ve senaryo Shawn Slovo'ya aittir (Slovo'nun ailesi Güney Afrika'daki anti-apartheid hareketlerde öncülük etmiş kişilerdir). Bununla beraber Philip Noyce Revenge ve Brotherhood gibi ünlü TV serilerinin bazı bölümlerinin de yönetmenliğini üstlenmiştir ve halihazırda çekileceği açıklanan birkaç projesi de bulunmaktadır.

13 Haziran 2014 Cuma

Perfume: The Story of a Murderer - 2007

Tom Tykwer's breathtaking movie is "Perfume: The Story of a Murderer." It is a drama movie which passes in 18th century of France and it is based on a novel which is very famous (The writer is Patrick Süskind). The story of movie begins with hanging ceremony of Jean Baptiste Grenouille who is the main character of the movie. Between the scene that he gets of the coach and walks to execution, the flash back occurs and the real story begins with his birth. He is left by his mother and raised in an orphanage with a super power: keen sense of smell. When Grenouille is child, he is trying to recognize anything by their scent. Afterwards, he starts working in a perfume shop that prepares perfumes for rich ladies in France. He learns the story of perfume (From Egypt to Europe) and thinks that charming smells have more value. During that time he realizes that he has no scent and it makes him feel disappointment and worthless. Then he decides to create a perfect smell somehow and get value. But how? A clue; young and beautiful ladies have the most charming scent. However, to get a woman's scent by cutting her hair and oiling, he needs to make her persuade. If no one accepts your offer, what would you do to combine their scent to create a perfect perfume for your body? And do you think this makes you a real person?

It is really interesting movie that made me amazed. With the plot, script, costumes, soundtracks, acting and with a gorgeous final, it is a masterpiece. Tykwer surpasses himself year by year and this movie is his last point. This movie also has special effects. For example when Grenouille smells something, the camera flash backs to his history or moves to different parts of the place to make the audience understand how he feels.

The Story of a Murderer is Tom Tykwer's work of maturity peior and it is pretty different from the previous ones that I explained before:

The Princess and the Warrior:
http://sinemubi.blogspot.com.tr/2013/11/the-princess-and-warrior-2000.html

Run Lola Run:
http://sinemubi.blogspot.com.tr/2013/11/kos-lola-kos-run-lola-run-1998.html

10 Haziran 2014 Salı

X - MEN: Geçmiş Günler Gelecek - 2014

Fantastik konulardan/filmlerden hoşlandığımı daha önce belirtmiştim. Bu kez de (Kaptan Amerika'dan sonra) Marvel Comics'in kurgusal karakterlerden oluşturduğu topluluk olan X-Men serisinin "Geçmiş Günler Gelecek" filmini seyrettik. Geçtiğimiz yıllarda yayınlanan son filmlerde olduğu gibi, X-Men serisi bu kez de mutantlar ile insanların varlığını birbiriyle ilişkilendirerek, her şeyi kontrol etmeye çalışan "The Almighty" insan topluluğunun olası mutant saldırısına karşı önlem almaya çalışmasıyla meydana gelenleri anlatıyor. İnsanların kontrol hastalığının mutantları değersiz bir hayvanmış gibi kullanıp üzerlerinde deney yapılmasını meşrulaştırmasıyla iki grup arasındaki gerginlik hızla tırmanıyor. Gelecekte ise insanların (mutantların bugün düşünmeden yaptıkları bazı hareketler sonucu) bu amaç uğrunda ne kadar yol aldıklarını (mutantların genlerini kullanarak) görüyoruz. Ancak insanların mutant genlerini kullanarak mutantları yok etmek için yarattıkları robotların mutant doğurma potansiyeli olan insanları da tespit edip yok ettiği ve işlerin çığırından çıktığı dönemde hayatta kalmayı başarabilen bir avuç mutant, Wolverine'i geçmişe göndererek bu soykırımın başladığı tarihte her şeyi başlamadan bitirmek istemektedir. Ancak Wolverine'in geçmişte karşılaştığı herkesi gelecekten geldiğine ikna etmek gibi zorlu bir görevi de vardır.

Hemen hemen tüm X-Men kahramanlarının bir şekilde bir araya geldiği filmde, Wolverine'i Hugh Jackman, Profesör Xavier'i James McAvoy, Magneto'yu Michael Fassbender, şekil değiştiren Mystique'i Jennifer Lawrence, Storm'u Halle Berry canlandırıyor. Ayrıca Game of Thrones'dan tanıdığımız sevgili Peter Dinklage bu filmde mutantlara karşı projeler geliştiren insan profesör rolünde. Filmin bir diğer sürprizi, tanınmamış bir mutant: Quicksilver (filmde bulunduğu sahneler oldukça eğlenceli geçiyor ve harika müzik seçimleri var, Evan Peters tarafından canlandırılıyor).

İlk iki X-Men filminin yöneticisi Bryan Singer'in yönetmenliğini yaptığı "Geçmiş Günler Gelecek" filminin etkileyici sahneleri, seyirciyi yakalayan ve merak uyandıran konusu sebebiyle izlenmeye değer olduğu kanaatindeyim. "X-Men: Geçmiş Günler Gelecek’in hem X-Men hayranlarını, hem kompleks bilim-kurgu severleri, hem de Christopher Nolan'ın karanlık süperkahraman yaklaşımını takdir edenleri tatmin edeceğini tahmin ediyorum."