30 Mayıs 2014 Cuma

Black Mirror - TV Series (2011-2013)

İlk sezonu 2011 yılında yayınlanan Black Mirror toplamda 2 sezon ve 6 bölümden oluşan yapımcısının Charlie Brooker olduğu bir mini dizi. Her bir bölümü bir diğerinden bağımsız yaklaşık 50 dakikalık bölümlerden oluşuyor ve her bölümün tek ortak noktası (pek çok yerde teknolojinin de katkıda bulunmasıyla) insanların toplumda yozlaşan yönlerini eleştirmek. Bununla beraber, Black Mirror'da pek çok yerde bir teknoloji paranoyaklığından bahsedildiği söylenebilir (İngilizler bu durumu techno-paranoia olarak değerlendirmektedir).  Seri, modern yaşamın tedirgin edici yönlerini ekrana taşıması nedeniyle The Twilight Zone ve Tales of the Unexpected serilerinin bir karışımı olarak nitelendirilse de, bu iki diziyi izlemediğim için bu konuda bir yorum yapamayacağım. Ancak bazı alanlarda ödül aldığı için esinlendiği seriler kadar başarılı olduğu kanaatindeyim. Kasım 2012'de International Emmys'de En İyi TV Mini Serisini alan dizinin "The Entire History of You" isimli bölümünün (1. sezonun 3. bölümü) Warner Bros tarafından film yapılacağı da açıklanmış. Açıkçası, beni de en etkileyen bölümlerden birisi de bu oldu. Günümüzden teknolojik olarak daha ilerde olan bir toplumda Grain adı verilen ve kulağın arkasında tenin içine yerleştirilen hap kadar alet, sizin gözünüzün gördüğü her şeyi kaydediyor ve minik bir kumanda vasıtasıyla anılarınızı geri getirip tekrar tekrar izleyebiliyorsunuz. Ancak kıskanç veya takıntılı bir eğiliminiz varsa bu teknoloji sizi psikopata çevirebiliyor. Bu bölümde de kıskanç bir kocanın düştüğü haller ve daha ziyade suçlu bir kadının psikolojisiyle beraber anlatılmaktadır.
 
Yukarıda bahsettiğimin yanında en çok beğendiğim bölümler 1. sezonun ilk bölümü (tam bir toplum yozlaşmasıdır ve Channel 4 bu bölüm için twitter çağının ibret alınacak bir öyküsüdür açıklamasını yapmıştır) ve 2. sezonun ikinci bölümüdür (White Bear Justice Park). Özellikle bu bölümün "yaşattıklarını sana geri yaşatma" travmasının üstüne giderek oldukça ders verici olduğu söylenebilir. Tüm bölümleri izlemeye vaktiniz olmazsa bu üç bölümü izleyebilirsiniz.

Charlie Brooker explained the series' title to The Guardian  noting: "If technology is a drug – and it does feel like a drug – then what, precisely, are the side-effects? This area – between delight and discomfort – is where Black Mirror, my new drama series, is set. The 'black mirror' of the title is the one you'll find on every wall, on every desk, in the palm of every hand: the cold, shiny screen of a TV, a monitor, a smartphone." Charlie Brooker Ocak 20014'te son iki bölüm daha çekilebileceği şeklinde bir açıklama daha yapmış. Son sezonu merakla bekliyor olacağım ve vaktiniz varsa size de tavsiye ederim!

IMDB'den 8,7 puan almış eğer bu tür puanları dikkate alıyorsanız:

Detaylı bilgi için:
http://en.wikipedia.org/wiki/Black_Mirror_(TV_series)

26 Mayıs 2014 Pazartesi

Argo - 2012

Ben Affleck'in hem yönetmen hem de başrol oyuncusu olduğu "Operasyon:Argo" filminde, 1979 İran İslam Devrimi sırasında Amerika Birleşik Devletleri'nin Tahran Büyükelçiliğindeki çalışanları rehin alınırken hasbelkader kaçmayı başaran 6 elçilik çalışanının İran'dan kaçış hikayeleri anlatılmaktadır. Konuyla ilgili tarihi bir gerçek olarak, 1979 yılında İran'da şah devrildiğinde, devrimci militanlar Amerika Büyükelçilik binasına girerek 52 çalışanı rehin alırlar. Bu sırada Amerika'nın başkanlık koltuğunda oturan Jimmy Carter bu krizi yönetmekte yeteri kadar başarılı olamaz ve rehin alınan kişiler ancak 44 gün sonra (başka bir başkan döneminde) serbest bırakılırlar. Bu sırada kaçmayı başaran ve Kanada Büyükelçiliğine sığınan 6 elçilik çalışanı, CIA uzmanı Tony Mendez'in planıyla İran'a film çekimi için gelen film yapımcıları gibi Kanada pasaportuyla ülke dışına çıkmaya çalışırlar (Argo çekilmesi planlanan bilim-kurgu filminin adıdır). Bu kaçışın anlatıldığı filmde Ben Affleck'e, Alan Arkin, John Goodman, Kerry Bishé, Kyle Chandler, Rory Cochrane ve Christopher Denham gibi isimler eşlik ediyor. Senaryo ise kurtarma operasyonunu gerçekleştiren CIA ajanı Antonio Mendez’in "Master In Disguise" adlı kitabının bazı bölümlerinden esinlenerek Chris Terrio tarafından kaleme alınmış. Gizli bir istihbarat olayı olarak değerlendirilen Argo operasyonu yakın bir zamanda açığa çıkarılmış ve ajanın 2007 yılında anılarını anlattığı kitap ile biraz daha medyatik olarak Joshuah Berman'ın Wired isimli dergide yayınladığı "The Great Escape" makalesine konu olmuş. Argo, 85. Akademi Ödüllerinde En İyi Kurgu, En İyi Uyarlama Senaryo ve En İyi Film ödüllerini alarak dünya medyasının dikkatini çekmiş. İran'ın pek hoşuna gitmediği anlaşılıyor:
 
 
Bununla beraber film hakkında olayın aslında uzaklaşıldığı yönünde çok fazla eleştiri var. Bunlardan ilki Kanada Büyükelçiliğinin katkılarının çok az gibi gösterilmesi (pasaport sağlıyorlar nitekim) ve İngiltere'nin desteğinden hiç bahsedilmemesi. Ayrıca elçilik çalışanlarının kaçış operasyonunun çok fazla dramatize ediliği ve seyirciyi gerilime sürükleyecek şekilde sahnelendiği de bir gerçek. İran halkının gereğincen fazla uzlaşma bilmez ve şiddet yanlısı gösterildiği bölümler de eleştiri alan yönler arasında. İzleyici olarak benim de dikkatimi çeken yönlerden birisi bu oldu. İranlıların vahşi Ortadoğulu çizgisinin yanında teknoloji ile imtihanları da kötü: Amerikalıların uçağa bindiklerini fark eden devrim militanları havaalanının cam kapısını silahla kırarak çıkıyor ve askeri araba ile dev swissair uçağını kovalıyor (uçak kalkmadan yetişince önünü kesecekti herhalde ya da ateş açacaktı). Halbuki tek yapmaları gereken kuleyi arayarak uçağa kalkış izni vermemekti. Bunu düşünmez o kadar zor olmasa gerek?
 
Filmin gerçekle alakası olmadığı iddia edilen bölümleri yazılan eleştirileri okumak için aşağıdaki yazıdan faydalanabilrisiniz:
 
 
"Efendim. Kurtarma operasyonları kürtaja benzer. Kısacası istemiyorsunuzdur. Ama iş bundan kurtulmaya geçmeye gelince bunu tek başınıza yapamazsınız."

6 Mayıs 2014 Salı

Noah: Büyük Tufan /Noah - 2014

Sinemada uygun seans olarak bu film vardı dolayısıyla üzerinde çok düşünmeden bu filmi izledik. Adından da anlaşılacağı üzere filmde hepimizin bir şekilde bildiği Nuh Tufanı anlatılmaktadır. Bu arada yeri gelmişken söyleyeyim, Nuh Tufanı ilginç bir şekilde Gılgamış Destanında da yer almaktadır (okumanızı tavsiye ederim, epik ve eğlenceli bir destandır). Filmde Kabil'in soyundan gelen (Cain olarak adlandırılıyorlar) insanların Yaradan'ın yolundan saparak (bu arada ateist gibi düşünmemek lazım bu insanları, isyancı gibiler) dünyayı yaşanmaz bir hale getirmeleri sonucu cezalandırılmaları anlatılıyor. Öyle ki, yeryüzünün tüm kaynakları tüketilmiş ve bir parça yiyecek için insanlar birbirini öldürecek duruma gelmişlerdir. Yaklaşan felaket konusunda rüyasında uyarılan Nuh, düşmüş meleklerin de yardımıyla dev gibi bir gemi inşa eder ve her hayvandan bir çift gemiye alarak yolculuk için uyuturlar. Burada sapkın insanları tufanda boğulmaya bırakan Nuh'un neden kendi babası Mathusalem'i (Anthony Hopkins) ölüme terk ettiğini anlamadım (belki de artık yeterince yaşadığını düşünmüştür). Filmde bazı fantastik ögeler de var, tuhaf şekillerdeki yaratıklar veya yeryüzüne düşerek kaya şeklini almış melekler gibi. İşin içine din ve mistik ögelerin girdiğinde fantastik unsurların bulunması şaşırtıcı değil elbette, zaten bizim efsanelerimiz de böyle değil mi?

Filmde afişten de görülebileceği üzere, filmin oyuncuları Nuh peygamber rolünde Russell Crowe, eşi Naameh rolünde Jennifer Connelly, oğulları Shem ve Ham (Douglas Booth ve Logan Lerman) ve Emma Watson (İla). Filmin yönetmeni ise Siyah Kuğu (Black Swan) filminin de yönetmenliğini üstlenen Darren Aronofsky ve senaryosu da Ari Handel ile beraber yönetmenin kaleminden çıkmış.

Filmi pek çok yönden sıkıcı buldum ve çok sevdiğim de söylenemz. Ayrıca pek çok söylenceye konu olan Nuh Tufanı yalnızca Tevrata dayanılarak anlatılmış gibi geldi bana ki bu da eleştirilebilecek bir yön. Ama bir şeyi kabul etmek gerekir ki, semavi dinlerin hepsinde yer alann bir efsanenin (ve ayrıca Gılgamış Destanında) filme dönüştürüp dünyanın beğenisine sunmak hiç kolay değil! Zoru denemiş bir yönetmen olarak Darren Aronofsky takdiri hak ediyor (Film 4 İslam ülkesinde yasaklanmış ve Türkiye'de de bazı çabalar olmuş http://www.filmineral.com/noah-icin-mahkemeye-basvurdu.html). Filme pek çok yönüyle kendi açısından baksa da, Darren'in bir aşureye değinmesi yerinde olurdu bence :).

-Is this the end of everything?
-The beginning.

2 Mayıs 2014 Cuma

Anonymous - 2011

Kraliçe Elizabeth dönemi İngilteresinde geçen hikaye, yüzlerce yıldır onlarca entelektüelin kafasını kurcalayan bir soruya odaklanıyor: İngiliz edebiyatının en büyük ismi William Shakespeare'in eserlerinin arkasında başka biri mi vardı? Onlarca edebiyat eseri başka birilerinin kaleminden çıkmış olabilir miydi? Afişinden de anlaşılacağı üzere ("Was Shakespeare a Fraud?") film William Shakespeare'in bir sahtekar olup olmadığı üzerinde duruyor ancak bu soruya kendisi yanıt veriyor: Evet! Klasik Shakespeare hikayelerine bir alternatif olarak görebileceğimiz hikayede Kraliçe Elizabeth (Birinci) döneminin politik skandallarına da yer veriliyor. Aslında Oxford Dükü Edward De Vere'nin hayatının anlatıldığı filmde, dönemin İngiltere'sinde yazarlık/oyun/tiyatro ile ilgilenmenin yüksek sosyete için uygunsuz bulunduğu bir anlayışın hakim olduğu belirtiliyor. Bu nedenle Dük Edward yazdığı eserleri saklamak zorunda kalır ve en sonunda bir oyun yazarına eserlerini kendi adıyla yayınlaması için verir. Bu oyun yazarının bir süre çekingen kalması sonucu oyunların bir kısmı bir şekilde tiyatro oyuncusu William Shakespeare'in adıyla yayınlanır. Oyunların çok beğenilmesi Shakespeare'ye büyük bir ün ve para kazandırır. Ancak bu konu filmde biraz arka planda kalıyor zira I. Elizabeth'in skandal yaşamı sizi daha çok hayrete düşürüyor.
 
Bu filmi izledikten sonra konu üzerinde yaptığım kısa bir araştırmada bu konu üzerinde çokn fazla teori olduğunu öğrendim. William Shakespeare'in yayınlanan eserleri kendisinin yazmadığı (kaldı ki okumayı bilmesine rağmen yazı konusunda iyi olmadığı) ve bir başkasının yazdığı eserleri kendi adıyla yayınladığı kabul edilen bir teori olsa da, eserlerin asıl sahipleri üzerinde çok fazla tartışma var. Gördüğüm kadarıyla yüksek ihtimal verilen isimler Oxford Dükü Edward De Vere ve Sir Francis Bacon.
 
Filmin yönetmeni Kurtuluş Günü, Godzilla, Yarından Sonra, MÖ.10,000, 2012 gibi filmleri de yönetmenliğini yapan Roland Emmerich ve senaryosu John Orloff'a ait. Genel olarak tanınmış oyuncular yok (http://www.beyazperde.com/filmler/film-178493/). Konu itibariyle tarihsel bir kurgu olsa da, şimdiye kadar öğrendiklerimize isyan dolu bir alternatif sunduğu için filmi izlemeye değer! Shakespeare konusunda da çok düşünmeye gerek yok. Nitekim, yazarı kim olursa olsun, o eserler okunmaya değer!