Daha önce de belirttiğim gibi, yine son zamanlarda mantar gibi artan serilerden biri ile karşı karşıyayız. "Açlık Oyunları"ndan ve "Divergent"den sonra bu distopya şeklinde kurgulanan bilim-kurgu hikayelerine ilginin artmaya başlamasıyla (bir ara da vampir serileri revaçtaydı) arz-talep gereği bu konuya bir eğilim başladı. Fantastik ve bilim-kurgu seven birisi olarak, bu hikayeleri merak ediyorum açıkçası, ancak ben bir seri şeklinde genel bir çerçeve çizse de, kendi içinde sonu olan hikayeleri seviyorum. Bu nedenle heyecanlı ilerleyen bir filmin sonunda beni ortada bırakmasını sevmedim. "Let the games begin" diyerek durumu açıklamadan filmi sonlandırıp, hikayeyi anlayabilmek için izleyiciyi sonraki filmle/kitaplara mecbur bırakması pek destekleyici bir davranış olmadı. Ha yapmaz mıyım, yaparım, ben de bu merak oldukça ikinci filmi de izlerim ancak bütün şevkimin kaçtığını söylemek zorundayım. Film yukarıya doğru çıkan bir asansörde uyanan ve geçmişine daiğr hiçbir şey anımsayan bir çocuğun (Thomas) aynı şekilde adından başka hiçbir şey anımsamayan ve etrafı kalın yüksek duvarlarla çevrili bir alanda ("Kayran") yaşayan başka çocukların arasına çıkmasıyla başlıyor. Neden orada olduklarına dair hiçbir fikri olmayan bir grup erkek çocuğu burada küçük bir kabile kurmuş ve sabahları açılarak geceleri kapanan ve içinde tuhaf varlıkların (ölümcül dev örümcek benzeri robotik varlıklar) gezdiği labirenti bir çıkış yolu bulmak için keşfetmeye başlamışlardır. Thomas'ın gelmesiyle tuhaf olayların peydah olması arasında bağ kuran bir grup Kayranlı 30 günde bir gelen asansörün beklenmedik şekilde 1 hafta sonra gelmesi ve bu kez Teresa adında bir kız bırakmasıyla isyan bayrağını çeker.
"Sonrası mı? Tipik “seçilmiş kişi” klişeleri, asilikten ve asaletten taviz vermeyen Thomas’ın yasak diye karşısına dikilen her şeyi didiklemesi, bu yasakların aslında o kadar da “tehlikeli” olmadığını keşfetme süreci ve nihayetinde hem kendisinden hem de diğer Kayran sakinlerinden büyük bir öz veriyle gizlenen o karanlık gerçekle yüzleşmesi, kronolojik bir sırayla izleyiciye servis ediliyor filmde. Sürprizsiz, risksiz ama kabul etmek gerekir ki buna rağmen albenili…" (alıntı)
Bu konulara olan aşinalığım da düşünülürse, özgün olarak değerlendiremeyeceğim bir film olsa da, akıcı bir hikayesi var her ne kadar filmin sonunda pek çok soruya yanıt vermese de. Görsel efekt olarak olağanüstü bir başarısı yok ancak yönetmen Wes Ball'dan (olur da izlersem) ikinci filmde daha etkileyici bir performans bekliyorum. Filmin oyuncu kadrosunda şimdilik yeni yüzler var: Dylan O'Brien, Aml Ameen, Will Poulter, Kaya Scodelario, Thomas Brodie-Sangster, Ki Hong Lee, Jacob Latimore, Blake Cooper. Sonrası ne olur, göreceğiz. Okumak isterseniz James Dashner'in serisinin devam kitapları (şimdilik 4 ancak 5. planlanmış):
"Sonrası mı? Tipik “seçilmiş kişi” klişeleri, asilikten ve asaletten taviz vermeyen Thomas’ın yasak diye karşısına dikilen her şeyi didiklemesi, bu yasakların aslında o kadar da “tehlikeli” olmadığını keşfetme süreci ve nihayetinde hem kendisinden hem de diğer Kayran sakinlerinden büyük bir öz veriyle gizlenen o karanlık gerçekle yüzleşmesi, kronolojik bir sırayla izleyiciye servis ediliyor filmde. Sürprizsiz, risksiz ama kabul etmek gerekir ki buna rağmen albenili…" (alıntı)
Bu konulara olan aşinalığım da düşünülürse, özgün olarak değerlendiremeyeceğim bir film olsa da, akıcı bir hikayesi var her ne kadar filmin sonunda pek çok soruya yanıt vermese de. Görsel efekt olarak olağanüstü bir başarısı yok ancak yönetmen Wes Ball'dan (olur da izlersem) ikinci filmde daha etkileyici bir performans bekliyorum. Filmin oyuncu kadrosunda şimdilik yeni yüzler var: Dylan O'Brien, Aml Ameen, Will Poulter, Kaya Scodelario, Thomas Brodie-Sangster, Ki Hong Lee, Jacob Latimore, Blake Cooper. Sonrası ne olur, göreceğiz. Okumak isterseniz James Dashner'in serisinin devam kitapları (şimdilik 4 ancak 5. planlanmış):
- The Maze Runner (2009)
- The Scorch Trials (2010)
- The Death Cure (2011)
- The Kill Order (2012)
- The Fever Code (2016) (beklenen)