25 Mart 2014 Salı

The Wolf of Wall Street - 2013

Kanaatimce gereğinden uzun bir filmdi (2 saat 59 dakika yazmışlar, yani 3 saat olsa nasıl izlerdik?). Bu sebeple olsa gerek, pek çok noktada filme konsantre olmaktan yoruldum ve bazı bölümleri anlamadım. Yine bu sebepten olsa gerek izleyicilerin dikkatini filme çekmek için çok fazla erotik sahne konulmuş filme. Biz de kara komedi filmidir, yönetmeni "Köstebek" ve "New York Gangsterleri" filminin de yönetmeni olan Martin Scorsese'dir, komedi ve müzikal kategorisinde Altın Küre kazanmıştır diye izledik ama belki bu süreçte daha faydalı başka bir şey yapabilirdik, her neyse. Başrolde Walla Street'in tuzaklarla dolu karanlık eline düşen hırslı Leonardo DiCaprio'nun oynadığı filmde Jonah Hill, Margot Robbie (çok güzel bir hatun), Jean Dujardin, Matthew McConaughey gibi çok tanınmayan isimler var. Filmin hikayesi, Walla Street'e düşen bu hırslı yeni yetme Jordan Belfort'un (Leonardo DiCaprio) 1980'lerin ikinci yarısında neyi nasıl yapacağını öğrenmesiyle (her yol mübah şeklinde) zamanla büyük bir borsa şirketinin başına geçmesi, dönemin bunalımlarıyla birlikte anlatılmaktadır. Tabi zamanla zenginleşen pek çok erkek gibi, önce arabasını ve eşini değiştirir, bir taraftan seks ve uyuşturucu partileriyle gününü gün ederken diğer taraftan kara para ticaretine girer. Elbette bu kadar hızlı bir büyüme Maliye'nin ve FBI'nin de dikkatini çekecektir ve Jordan eskisi kadar rahat olmayacaktır. Jordan Belfort'un 2007 tarihli kitabından sinemaya uyarlanan bu otobiyografik özellikler taşıyan yapım, ışıltılı bir dünyanın cazibesiyle savruldukça savrulan, para, uyuşturucu ve seks bağımlısı bir orta sınıf mensubu gencin yükseliş ve düşüşünü anlatıyor.

Filmin görselliğine diyecek yok. Daha önce söz ettiğim gibi, çok uzun olması zaman zaman hikayeden kopmama sebep oldu. Ayrıca neden sürekli erotik sahneler vardı? Ya da sanki cennette yaşıyormuşcasına mutlu insanlar (düşene kadar en azından), uyuşturucunun süper zevk veren ve sonucunda hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam ettiğin bir maddeymiş gibi gösterilmesi? Piyasadan satışı yasaklanan her türlü hapın kullanılıp sabahlara kadar eğlence yapılmasının ardından vücudun o tempoda bana mısın dememesi? Bunlar bana biraz gerçek dışı geldi açıkçası. Ya da en azından bu şekilde anlatılmasaydı daha iyi olabilirdi.

Filmi bazı yönleriyle (en azından sistemin açıklanının bulunup zengin olunması vb.) Muhteşem Gatsby'ye benzettim. Belki de her iki filmin de başrolünde Leonardo DiCaprio'nun oynaması sebebiyledir, bilemiyorum. Ancak Gatsby 1920'lerde yaşarken, Jordan 1980'lerin kahramanı (Okumak isterseniz: http://gundelikpaylasimlar.blogspot.com.tr/2013/05/muhtesem-gatsby.html).

"Sonuç? ‘Para Avcısı’ belki ışıltısı oranında sinemasal bir zenginlik sunmuyor ama Scorsese ne çekse izlenir, dolayısıyla bu ‘Karamizah’la örülü filmi de kaçmaz diyoruz… ‘The Company Men’ ya da ‘Margin Call’ gibi yakın dönem Wall Street krizinden pasajlar sunan yapımların ise belki ‘Para Avcısı’ türünden üst düzey sinemasal erdemleri yok ama içerik bakımından daha derin dramlara tanıklık ettikleri kesin…"

23 Mart 2014 Pazar

Danışman (The Counselor) - 2013

Hafta sonu izlemek için film ararken, hem yeni olması hem de bir avukatı anlatması sebebiyle bu filmi seçtik. Açıkçasını söylemek gerekirse, hiçbir şey anlamadım filmden! Birtakım olaylar oldu, birkaç erotik sahne gösterildi, sonra nasıl olduğunu anlamadığım şekilde işler karıştı, acımasız ölümler, sonra? Sonrasını anlamadım, hatta öncesini de anlamadım. Nasıl bu hale geldi işler? Halbuki büyük umutlarla izlemiştik. Filmin tanıtımında yazan "Counselor, üst seviyede saygı duyulan ve nişanlısı Laura ile huzurlu bir hayat süren başarılı bir avukattır. İtibarının sarsıldığı günler ise ekonomik sıkıntılarla boğuştuğu ve daha fazla paraya ihtiyaç duyduğu sırada başlar. Counselor, adaletin iki yanında da yer alacağı bir hamle yapar ve kendini milyonlarca doların havada uçuştuğu uyuşturucu ticareti ağı içerisinde bulur." ifadesi bizi yanılttı. Halbuki filmin senaryo yazarı Cormac McCarthy'yi filmi çekilen pek çok romanından dolayı severdim. Ancak anladığım kadarıyla senaryo yazımında pek başarılı değilmiş kendisi eğer asistanına yazdırıp altını imzalamadıyla, zira olur böyle şeyler ("... sinematografik bir anlatıma hizmet ettiğini çok söyleyemeyiz, daha çok külçe kıvamında ağır bir edebi metin gibi duruyor, pek ilerlemiyor"). Filmin oyuncularıyla, senaryo yazarıyla ve yönetmeniyle öne çıktığı şeklinde yorumlar yapılmış. Tamamen katılıyorum çünkü filmin öne çıkacak başka unsuru yok (Brad Pitt ve diğer ünlü hatunları oynatarak, Ridley Scott gibi tanınan bir yönetmeni kullanmak suretiyle filmi güzel yapamazsınız.) Zaten IMDB'den 5 puanı zor toplamış.

Ridley Scott'u pek çok başarılı filmiyle tanıyoruz. Fantastik film/dizilerden hoşlana kişilerin çok sevdiği "Doctor Who"nun yapımında çalışan, "Alien", "Hannibal", "Gladiator", "Kingdom of Heaven", "Prometheus" gibi filmlerin yönetmeni Scott'un muhtemelen en zayıf halkası bu film olacak. 1937 doğumlu yönetmen belki de artık yaşlanmıştır?
 
Filmde en sevdiğim sahnelerden birisi uyuşturucu satıcısı Reiner'in (Javier Bardem) iki adet dev kaplanla olan olağan dışı ilişkisi. Amerika'nın Meksika sınırına yakın ıssız çöllerinde kaplanlarını (artık kaplan mıydı çita mıydı bilmem ama yırtıcı kediler işte) tavşan peşinde koşturarak avcı kimliklerini koruyarak beslemesi, onlarla kurduğu temas gerçekten ilginçti. Ama tartışmasız filmin en unutulmaz sahnesi  Reiner'in sevgilisi Malkina'nın (Cameron Diaz) Reiner'in ferrarisiyle yaşadığı cinsel ilişkiydi. Tuhaf bir yönelim ancak çok net bir parafili olduğunu kabul etmemiz lazım! Ve filmin son sahnesi... Bence filmin bir son sahnesi yok. Hep bir şeyler olsun ve film beni şaşırtsın diye beklerken, aaa film bitti!

Reiner: "You are the world you have created, and when you cease to exist, this world that you have created, will also cease to exist,"

Alien Filmi:
http://sinemubi.blogspot.com.tr/2013/08/yaratk-alien-1979.html

Faydalı Link:
http://www.pastemagazine.com/articles/2013/10/the-counselor.html

2 Mart 2014 Pazar

Şahane Misafir - 2012

Film hakkında pek fikrim yoktu izlerken. Bir arkadaşımın seçimi üzerine (hayali arkadaşlar mevzuunda - error in negotio) beraber izledik. Daha önce Ferzan Özpetek filmi izlemediğim için bu anlamda benim için bir yenilik oldu. Ayrıca Cem Yılmaz'ın da oyunculardan biri olması beklentimi yükseltti. Yine de, sinemaya katkı açısından olağanüstü olmasa da, dram-komedi türünde iyi bir örnek ve birkaç saat hoş vakit geçirebiliyorsunuz. Filmin başrolündeki Sicilya'lı Pietro pastanede kruvasan yapan ve büyük hayalleri olan (ünlü bir aktör olmak istemektedir) sevimli bir eşcinsel. Roma'ya yerleşme kararı alan Pietro, eski ve büyük bir evi kiralar ancak bir süre sonra evde birtakım gariplikler olduğunu fark eder. Evde sanki kendisinden başka birileri daha yaşmaaktadır ve kendisine bir mesaj vermeye çalıştıklarını düşünür. Ancak son zamanlarda oldukça kötü günler geçiren Pietro (hem oyunculuk seçmeleri hem de uğruna Roma'ya geldiği sevgilisi), belki de bu yaşadıklarını aslında kendisi kurgulamıştır ve zaman zaman yalnızlıktan bunalarak kendisine hayali arkadaşlar yaratmaktadır? Zira hem takıntılı bir karakteri vardır hem de hayal dünyasında yaşamaya meyillidir. Peki hayaletli olduğu düşünülen bir evden komedi filmi çıkar mı?  İtalya'da yaşamını sürdüren Ferzan Özpetek'in dokuzuncu sinema filmi olan yapımın başrolünde Pietro'yu Elio Germano canlandırırken oyuncu kadrosunda Cem Yılmaz da var. Filmin müziklerinin büyük bölümünde İtalyan müzisyen Pasquale Catalano'nun imzası varken, Sezen Aksu'nun da filme özel parçalar bestelediği biliniyor.

Zaman zaman hayalin eğlenceli yönünü hissettirdiği, bazı bölümlerde de gerçeğin acımasızlığı ile karşı karşıya bıraktığı için filmi sevdim. Özellikle baş karakter Elio Germano'nun oyunculuğunu, mimiklerini ve olaylara verdiği tepkileri çok beğendim. Yine de, büyük beklentilerin filmi değil, vaktiniz varsa boş geçirmektense, zaman ayırabilirsiniz.

"Neticede keyifli bir seyirlik Şahane Misafir... Pietro'nun komşusuyla arasında başladığını sezdiğimiz yakınlaşmayı ille bir finale bağlamaya gerek duymaması, seyirciye kafasında tamamlayacağı bir şeyler bırakması da Özpetek'in ne kadar rahat ve kendine güvenen bir öykücü olduğuna yorulabilir. Ancak Ferzan Özpetek'in düzgün gişe filmlerinden daha fazlasını yapmasını isteriz artık, henüz bu anlamda yeterince önemli bir çabasını görmedik. Filmleri özellikle bizde eskisi kadar ilgi görmüyorsa, bunun sebebi hep aynı sularda dolanması da olabilir."